Bize ilkokuldan beri öğretilen Atatürk portresini biraz yıkma zamanı geldi diye düşünüyorum.Resmi tarih her zaman kendi işine gelenleri anlatır; fakat gerçekler bunlardan mı ibarettir?
Atatürkçülük yıllarca sol fikirlerinin etkisinde siyasi çıkarlar için feda edilmiştir. Sol fikirlerin en önemli temeli olan insansevicilik(?) ve sürekli bir barış yanlılığının temsilcisi olarak gösterilmiş ve sadece Başbuğ'uluyla değil Türk milletinin en büyük düşünürlerinden olarak bu milletin fikir hayatına büyük katkı veren bir insanı doğru anlamamızı engellemişlerdir. Atatürk'ün Türklüğe verdiği önemi bir kenara atıp sürekli laiklik-yobazlık temelindeki kısır tartışmalarla bu milleti asıl yükseltecek olan Türkçülüğün adını ''Atatürk milliyetçiliği'' gibi şahsa indirerek bunların içini de gerçek olmayan kavramlarla donatarak önümüze sunmuşlardır.
Düne kadar Türküm demenin suç olduğu fakat başka ırkların adını saymanın barışçılık olduğu zamanlarda Atatürk'ün gerçek fikirlerine daha çok ihtiyacımız var.
"Etimin
ve kemiğimin babası Ali Rıza Efendi ise, fikrimin babası Ziya
Gökalp'tir."
”Saygıdeğer eşiniz Ziya Gökalp Bey’in bütün Türk âlemi için pek acı bir kayıp oluşturan ebediyen kayboluşu nedeniyle başsağlığı dileyen duygularımı ve Türk milletinin içten kalbî üzüntülerini temiz kişiliğinize sunar, Türk milleti ve hükümetinin büyük düşünürün ailesi hakkındaki sevgi ve ilgi dolu duygularını sunarım efendim.” 1924 (Ali Nüzhet Göksel, Ziya Gökalp’in Hayatı ve Malta Mektupları, 1931, s. 185)
Ziya Gökalp Osmanlı'nın sona yaklaştığı imparatorluğun kurtuluşunun asli unsur olan Türkler sayesinde olacağını düşünerek Bilge Kağan'ın ''Türk budun'' diye haykırdığı tarihten günümüze gelen Türkçülüğü sistematik bir fikir etrafında toplayarak bunu Atatürk'ün de dediği gibi Türk hükümetinin büyük düşünürü olmuştur.
Atatürk batılı tarih tezlerinin doğru kabul edilip okullarda okutulması yerine milli bir tarih yazılması gerektiğine inanıyordu. On beşinci yüzyıldan beri, Batı'lı tarih yazarları medeniyetin başlangıcı yeri olarak Yunan Medeniyetini vermekteydi. Bu tarih görüşünde Türkler, Orta Asya'daki göçebe aşiretler olarak anlatılıyordu. Özellikle on dokuzuncu yüzyıldan itibaren bu tez ırkçı antropolojik yaklaşımlarla bir ırk aidiyetine oturtulmaya çalışılmıştı. Bir Fransız okulunda öğrenci olan Afet İnan, Fransızca tarih kitaplarında Türklerin uygarlık yapıtlarına yer vermediğini ve Türklerden "ikinci dereceden sarı ırktan, istilacı barbar kavim" olarak sözedildiğini Atatürk'e anlatır. Bunun üzerine Atatürk Antropoloji(İnsanbilim) çalışmalarını başlattı.
Türkiye'de ilk olarak 1924 yılında başlayan antropolojik çalışmaların mimarı olan Başbuğ Atatürk, "Türkiye Antropoloji Tetkikat Merkezi"ni kurdurmuştur. Türk Irkı'nın fiziksel özellikleri, ilk kez bu şekilde incelenmeye başlanmıştır. 1937 yılına gelindiğinde ise, Atatürk'ün isteği üzerine yurt genelinde Türk Irkı'nı karakterize eden tüm fiziksel özellikleri incelenirken, kafatası ölçümleri de yapılmıştır.
Atatürk’ün manevi kızı ve Türk Tarih Kurumu’nun kurucusu Afet İnan tarafından, Türkiye’nin on bölgeye ayrılarak on ekip tarafından kafatası ölçümü yapıldığı daha sonra Afet İnan tarafından 1947 yılında “Türkiye Halkının Antropolojik Karakterleri ve Türkiye Tarihi” ismiyle kitaplaştırıldı. Kitapta “1936’da bütün memlekette büyük ölçüde antropometrik bir anket yaptırma arzumu, Atatürk’e anlattım. Uygun gördüler ve beni teşvik ettiler. Bunu hükümetten rica etmemi emir buyurdular. O zamanki Başbakan İsmet İnönü’den rica ettim. Bu iş için; Savunma, Milli Eğitim ve Sağlık Bakanları’na meşgul olmalarını emretti.” anısını da aktararak Atatürk'ün bu işin üstünde ne kadar durduğunu göstermektedir.
Afet İnan hatıratında, kitaptaki araştırmalarına dair bilgilere yer verir ve sonuçlar şöyledir:''Kafatası, boy ve kilo gibi 23 ölçüm için Türkiye’nin 10 bölgeye ayrıldığını ve on ekip oluşturulduğunu, hatta 2 bin kadar mezarın bile açıldığını, bunlar arasında Mimar Sinan’ın dahi bulunduğunu belirterek, “On ekip için İsviçre’den on takım ölçü aleti getirildi. Ekiplere askerlerin yanı sıra, bir doktor ve bir sağlık memuru eşlik etti. Ekipler, Prof. Aziz Kansu’dan ölçüm için kurs alarak yola koyuldu. Araştırma için hazineden ‘mühim bir miktar’ da para ayrıldı. 10 ay süren çalışma ile Anadolu ve Rumeli’nin dört bir tarafından tam 64 bin kişinin kafatası ölçüldü. 20 bin kadın ve 40 bin erkek üzerinde ölçüm yapılırken bazı mezarlar da açılarak 2 bin kafatası çıkartıldı. Mimar Sinan’ın kafatası da çıkarılanlar arasındaydı. Ancak daha sonra kafatası bulunamadı” deniliyor.
- Kemal Atatürk’ün Pittard’ın “Irklar ve Tarih” adlı kitabı üzerinde yaptığı çalışma
1930 yılında Ağrı'daki Kürt
ayaklanmasının ardından Mahmut Esat Bozkurt şu sözleri söyler: ''Dost, düşman,
hatta dağlar bu hakikati böyle bilsinler; bu memleketin efendisi
Türklerdir. Saf Türk ırkından olmayanların Türk vatanında tek
bir hakları vardır: Türklere hizmetçi olma, köle olma
hakkı''
TBMM, daha Cumhuriyet ilân edilmeden, 1922’de Bozkurt’lu pul çıkarmış takip eden yıllarda da bozkurtlu pullar piyasaya çıkmıştı.
TBMM, daha Cumhuriyet ilân edilmeden, 1922’de Bozkurt’lu pul çıkarmış takip eden yıllarda da bozkurtlu pullar piyasaya çıkmıştı.
Cumhuriyetten sonrada bu pulların
basımı devam etmiştir
Maarif Vekâleti (Milli Eğitim
Bakanlığı), Atatürk’ün direktifiyle, Türkiye Cumhuriyeti’nin
devlet armasını seçmek için 1925’te bir yarışma açmış,
yarışmayı Namık İsmail’in “Bozkurt” figürlü eseri
kazanmıştı. Ancak eser Bozkurt’un görkemini gerektiği gibi
yansıtmadığı gerekçesiyle kullanılmamıştır.
Türk dili, tarihi, edebiyatı,
folkloru vb. alanlarda araştırmalar yapmak üzere İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne bağlı olarak kurulan
Türkiyat Enstitüsü (daha sonra Türkiyat Araştırmaları
Enstitüsü)’nün amblemi, Atatürk’ün arzusuyla meşale tutan
bir Bozkurt’tu.
Kahramanmaraş’ta, 1936
yılında, Atatürk’ün emriyle “Bayrak Tutan Bozkurt” Anıtı
yapılmıştı. Anıtta direğe bayrak çeken bir kurt heykeli vardı.
Anıtın kaidesinde: “28 İkinci Teşrin 1919’da Türk Maraş,
silâh gücü ile inen bayrağını iman gücü ile yeniden
dalgalandırdı. 1936” yazıyordu.
Fakat ne hikmetse Atatürk'ten sonra bu
heykelden Bozkurt kaldırılmıştır
Atatürk’ün isteğiyle
paraların üzerinde Bozkurt figürüne yer veriliyordu.
Ne kadar sigara karşıtı biri olsamda
sigaranın yakıştığı insanlardan olduğunu düşündüğüm
Atatürk kendi gibi sıfatına layık bir sigara olan Bozkurt'u
ürettirmiştir.:)
Atatürk çalışma masasında,
çağırma zili olarak bozkurt motifi kullanıyordu.
Atatürk, ressam İbrahim
Çallı’ya, Türkler’in Ergenekon’dan çıkışını temsil
eden bir yağlıboya tablo yaptırmış ve Maarif Vekaletinin
girişine astırılmıştır.Atatürk'ün ölümünden sonra İnönü
döneminde kaldırılmıştır.
Armstrong'un 1932'de yazdığı
''Bozkurt'' Atatürk hayattayken yayımlanan ilk biyografisi
özelliğini taşıyan kitap hem adıyla hem kapağıyla Ulu Önder'i
anlatmaktadır.
Alman İmparatorluğu Bayrağı Fransa Bayrağı( Ortaçağ)
Almanya Bayrağı Fransa Bayrağı
Enver Behnan Şapolyo, şunları yazmaktadır:
“…Bir gün (Atatürk’ün Yaveri) Muzaffer Kılıç’a Büyük Mîllet Meclisinin damı üzerinde dalgalanan hür bayrağımızın bana verdiği heyecanı anlatmıştım. Sonra ona dedim ki:
– Atatürk bayrağımızı değiştirmeyi düşünüyor mu? Sen bir şey duydun mu?
Muzaffer gülümseyerek:
– Gök Bayrağı kabul etmeyi düşünüyor!
– Gök Bayrak mı?
– Evet! Atalarımızın kullandığı gök renkli bayrağı yeni devletin bayrağı olmasını düşünüyor, fakat daha bir şey yok! dedi.
Gök Bayrak, Orta Asya da altıncı yüz yılda devlet kurmuş olan “Gök Türk” devletinin bayrağı idi. Bugünkü Kırmızı içinde Ay ve Yıldızı olan Türk bayrağını önce III. Selim, sonra bugünkü şeklini resmî bayrak olarak Sultan II. Mahmut kabul etmişti. Atatürk yeni kuracağı devlete yeni bir bayrak kabul etmeği düşünmüş olacaktır.
…Atatürk’ün Türk Bayrağı olarak, Gök Bayrağı kabul edeceğini, üçüncü Cumhurbaşkanı Celâl Bayar’a sormuştum. Dedi ki:
– Atatürk, Cumhuriyetin resmî bayrağını Gök Bayrak olarak kabul etmeği düşünmüştü, fakat bu hususta biç bir neşriyat yapılmadığından, bu bayrağı kabul etmediler.
Atatürk mavi rengi, yani Turkuvaz rengini severdi. Çünkü bu renk eski Türk bayrağının rengi idi.
… Atatürk harsta milliyetçi, medeniyette batılı idi. Demek oluyor ki, gök bayrak onun mefkuresinde yaşıyordu. Gök renkli bayrağı kabul etmeyi düşündü, fakat çok güzel olan Albayrağımızdan da vazgeçemedi.”
Türkiye'de
kurucu parti olmakla övünen fakat kurucu değerlerin arasında
karpuz seçme usuluyle karşıtlık tezine dayanarak hangisi ağır
siyasi çıkar sağlıyorsa ona göre ele alan CHP şu anki gençlik
kollarında bolca Kürtçülerin bulunması ve Kürtçü vekilleriyle
artık Atatürk'ün partisi olma sözünü bir kenara bırakmalıdır
artık
Atatürk
dönemi çıkarılan '' Halk Dostu '' gazetesinin Kubilay olayından
sonraki ilk sayfası
Spora
büyük önem veren Atatürk'ün fedarasyonlar için seçtiği
amblemler
Bozkurt
faslını kapattıktan sonra Atatürk'ün Medeni Bilgiler kitabında
yer alan kendi eliyle yazdığı notlara bakalım.
1-
Türk Milleti; Halk idaresi olan Cumhuriyetle idare olunur bir
devlettir.
2- Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta (seçmekte) serbesttir.
3- Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili, dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Sizde mukaddes Türk Dli, Türk Milleti için bir hazine olun. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde, ahlakının ananelerinin hatıralarının, menfaatlerinin, elhasil bugün, kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafara olunduğunu görüyor. Çünkü dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir.
2- Türk Devleti laiktir, her reşit dinini intihapta (seçmekte) serbesttir.
3- Türk Milletinin dili Türkçedir. Türk dili, dünyada en güzel en zengin ve en kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk dilini çok sever ve onu yükseltmek için çalışır. Sizde mukaddes Türk Dli, Türk Milleti için bir hazine olun. Çünkü Türk Milleti, geçirdiği nihayetsiz hadiseler içinde, ahlakının ananelerinin hatıralarının, menfaatlerinin, elhasil bugün, kendi milliyetini yapan her şeyin dili sayesinde muhafara olunduğunu görüyor. Çünkü dili Türk Milletinin kalbidir, zihnidir.
Bütün
bu söylediklerimizi kısa bir çerçeve içine sokmak istersek şöyle
diyebiliriz.
Türk Milleti’nin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiri ve tarihi vakıalar şunlardır.
A- Siyasi varlıkta birlik
B- Dil birliği
C- Yurt Birliği
D- Irk ve menşe birliği
E- Tarihi karabet
F- Ahlaki karabet
Türk Milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar diğer milletlerde kamilen yok gibidir. Daha umumi bir tarif yapabilmek için, diyelim ki bir cemiyete ''
Türk Milleti’nin teessüsünde müessir olduğu görülen tabiri ve tarihi vakıalar şunlardır.
A- Siyasi varlıkta birlik
B- Dil birliği
C- Yurt Birliği
D- Irk ve menşe birliği
E- Tarihi karabet
F- Ahlaki karabet
Türk Milletinin teşekkülünde mevcut olan bu şartlar diğer milletlerde kamilen yok gibidir. Daha umumi bir tarif yapabilmek için, diyelim ki bir cemiyete ''
Türkiye
Cumhuriyetinin iki mareşalinden biri olan Fevzi Çakmak'ın
Genelkurmay Başkanlığı döneminde askeri okullara alınan
öğrencilerin Türk ırkından olması, nizamnamelerle şart
koşulmuştur. Ders yıllarının başında, askeri okulların
öğrenci almak için gazetelere verdiği ilânlarda bu ırk şartı
herkes tarafından okunurdu. Irka o kadar ehemmiyet verilirdi ki
Türkiye’nin bazı bölgeleri halkından olan çocuklar askerî
okula alınmazdı.
Balkan, Birinci Cihan, ve İstiklâl savaşlarının verdiği acı dersleri unutamayan Mareşal Fevzi Çakmak bu sert, kararı ile vatanın emniyetini saklamak, güç durumlarda başımıza gelmiş olan ihanetlerin de tekrarlanmasını önlemek istiyordu. Onun bu kararı askerî okullar dışında da yavaş yavaş tatbik olunmağa başlamıştı. Zonguldak’taki orta dereceli Maden Mektebi ile Hemşire Okulu da Türk ırkından öğrenci seçmeğe başlamışlardı.
Mareşal Fevzi Çakmak paşamızın ortaya koyduğu şartlar:
Hava Gedikli Erbaş Okulu: Okula kabul şartlarının birincisi: "Anası ve babası Türk soyundan olmak"
Deniz Gedikli Erbaş Okulu: Okula kabul şartlarının birincisi: "Aslen ve neslen Türk olmak"
Askeri Orta Okul: Okula kabul şartlarının birincisi: "Anası babası Türk soyundan olmak"
Askeri Liseler: Okula kabul şartlarının birincisi: Türk soyundan gelmek"
Harp Okulları: Okula kabul şartlarının birincisi: "Türk ırkından olmak"
Balkan, Birinci Cihan, ve İstiklâl savaşlarının verdiği acı dersleri unutamayan Mareşal Fevzi Çakmak bu sert, kararı ile vatanın emniyetini saklamak, güç durumlarda başımıza gelmiş olan ihanetlerin de tekrarlanmasını önlemek istiyordu. Onun bu kararı askerî okullar dışında da yavaş yavaş tatbik olunmağa başlamıştı. Zonguldak’taki orta dereceli Maden Mektebi ile Hemşire Okulu da Türk ırkından öğrenci seçmeğe başlamışlardı.
Mareşal Fevzi Çakmak paşamızın ortaya koyduğu şartlar:
Hava Gedikli Erbaş Okulu: Okula kabul şartlarının birincisi: "Anası ve babası Türk soyundan olmak"
Deniz Gedikli Erbaş Okulu: Okula kabul şartlarının birincisi: "Aslen ve neslen Türk olmak"
Askeri Orta Okul: Okula kabul şartlarının birincisi: "Anası babası Türk soyundan olmak"
Askeri Liseler: Okula kabul şartlarının birincisi: Türk soyundan gelmek"
Harp Okulları: Okula kabul şartlarının birincisi: "Türk ırkından olmak"
Ve dıştan bir görünüş olarak dönemin Türkçü fikir önderlerinden Nihal Atsız'ın ne dediğine bakalım.Çünkü Atatürk'ün önderlik ettiği Türk Tarih Tezine en büyük eleştiriler Turancılardan gelmiştir.Bu dönemdeki Turancı fikirlere sahip kişiler Türk tarih tezini eleştirmiştir. Turancılara göre Türk Tarih Tezi gerçeklerden uzak ve gayri ilmidir. Çünkü Turancı görüşe göre Orta Asya, Türklerin Anayurduydu. Orda yaşayan Türk halklarını esir ırkdaşları olarak kabul ettiler. Rıza Nur Türk Tarihi isimli eserinde Orta Asya'daki tutsak Türkleri kurtarma davasını anlatır. Rıza Nur'a göre Çin, İran ve Rusya'daki tutsak Türklerin kurtarılması gerekmekteydi. Turancılar o dönemde Türk ırkı kavramını benimsemişlerdi. Türklük kavramını savaş, savaşçı, alp kavramları üzerinde geliştirdiler. Türk tarih tezinde Turancı görüşün savunduğu değerlere itibar edilmez. Eski Anadolu medeniyetlerinin Türkler ile bağlarını araştırmaya çalışan romantik bir coşkunluk taşıyan Türk tarih savı, Turancılık fikrinin ileri gelenlerinden Nihal Atsız tarafından, ilmi gerçeklerden uzak olmakla eleştirilmiştir. Türk tarih savında Hititlerin Sümerlerin, hatta Yunan Medeniyetinin, Orta Asya'dan dünyaya yayılmış bir medeniyetin devamı olduğu izah edilmeye çalışılmıştı. Bu durumda doğal olarak dilleri de Türklerin eski dilleri ile ortak olmalıydı. Nihal Atsız, Türk tarih savını, gayri ilmi olması ve gerçeklerden uzak olması nedeniyle tenkit edilmiştir, ona göre ve Türkler Orta Asyalı bir ırktır ve Anadolu medeniyetlerini Türkler ile bağdaştırma gayretleri yanlıştır diyerek eleştiren Atsız Atatürk dönemiyle ilgili makalesinde şunu söylemektedir:
''Atatürk
çağında böyle bir şey akla gelemezdi de. Atatürk ortalığa bir
“Türklük Dehşeti” saçmıştı. Bu sayededir ki kürt olan Ali
Saip, İstiklal Mahkemelerinde birçok asi kürdün idamında büyük
rol oynamıştı.''
Bu
bilgilerin ışığında Atatürk ne bir tarafın dediği gibi
dinsizlikle suçlamaya ne de yenileşme fikirleriyle milleti yok
sayacak fikirlere sahip olduğu doğru değildir.Katıksız bir Türk
milliyetçisi olan Atatürk Türk Tarihindeki Başbuğlar arasına
adını yazdırmıştır.Gönül ister ki onu her yönüyle tanıyıp
partiler ve düşünceler üstü bir yerde tutalım fakat Türkiye'nin
bu düzeye gelmesi için daha uzun bir süre var bu sürede bilgi
sahibi olanların halkı bilinçlendirerek hedefe doğru bir adım
daha atmasından daha önemli bir şey olmayacaktır.
K.K
K.K
"Atatürk'ü okursanız solcu, onu anlarsanız Türkçü olursunuz" sözünü kesin kaynaklarla ve güzel bir dille anlatan bi yazı olmuş. Atatürk'ü bu şekilde anlamaya ihtiyacımız olduğu şu günlerde bu yazıyı hazırlayan arkadaşı tebrik ediyorum. Herkes okumalı ve doğru bi şekilde anlamalı Mustafa Kemal'i. Elinize, emeğinize, düşüncenize sağlık.
YanıtlaSilYahu iyi güzel hoş düşünceler,katıldığım birçok nokta var.Fakat bu,kut geleneği,kendini çok üstün görme,özel olarak yaratılmış olma düşüncesi ile bugün bir yerlere gelinmez.Gün mantık günü devir teknoloji devri.Daha global daha dünya insanı penceresinden bakılmalı.Zira bence Atatürk'ün açtığı yolda gösterdiği hedefe bu denli gidilebilir.Milli benlik yitimi yaşamadan,çağdan uzaklaşmadan.Velhasılkelam evet burada yazılan gibi harikayız ama hani nerede harikayız?? -I
YanıtlaSilBurada kendini üstün görme diğer ırkları yok etme gibi bir düşüncemiz yok.Biz Türk'ü diğer ırklara göre daha çok seviyoruz sadece ve global dünyadaki aileler olan milletlerden kendi ailemizi daha yüce görmemiz ve sevmemizden normal bir şey olmayacaktır.Atatürk'ün açtığı hedefe dediğin gibi bilim ve teknik yoluyla gidilebilir ve bu yöndeki en temel çerçeveyi Türk milliyetçiliği çizmektedir bu yönde çalışmalarını sürdüren Türk milliyetçileri aslı olmayan iddiaları kabul etmeden alınlarının akıyla dünya çapında ödüller kazanmaktadırlar.(Bakınız: Aziz Sancar) Türkçüler global dünyanın sömürüsüne karşı taraf seçmeden Türk insanının bilimde ve teknolojide en üst seviyeye çıkmasını amaçlamakta. Harika olmadığımızı hepimiz biliyoruz ama '' Türkiye'nin bu düzeye gelmesi için daha uzun bir süre var bu sürede bilgi sahibi olanların halkı bilinçlendirerek hedefe doğru bir adım daha atmasından daha önemli bir şey olmayacaktır.'' yazıda geçen bu cümle harika olmamız yolunda bir ipucu verecektir.
SilK.K
Atatürk ile ilgili hiç bilmediğim çok önemli gerçekleri öğrendim.Atatürk adına ne denli layık olduğunu anladım Ve bir Türk olarak gurur duydum .K.K. arkadaşa şükranlarımı sunuyorum.
YanıtlaSil